hacilar-umreciler
 
  Ana Sayfa
  İletişim
  Umrenin Fazilet ve Önemi
  Umrenin Fazileti
  Tavaf Sırasında Şavt Sayısından Şüphe Duyulursa
  Mikat Sınırları Nelerdir
  İhramdan Nasıl Çıkılır?
  İhram Yasakları Nelerdir
  İhram Nedir? İhrama Nasıl Girilir?
  Umrenin Farzları ve Vacipleri
  Cuma Tebrik Kartları
  Hac
  Umre İlmihali
  Ayet-i Kerimeler
  Hadîs-î Şerifler
  İslam'ın Beş Şartından Biri: Hac
  Semerşah Hizmetleri
  Semerşah Tanıtım Videoları
  3 Aylar Umresi
  Hac Hazırlıkları
Sosyal Medya Sayfalarımız

markalife

Umrenin Fazilet ve Önemi

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيم

أَجْمَعِينَ وَصَحْبِهِ وَآلِهِ مُحَمَّدٍ سَيِّدِناَ عَلىَ وَالسَّلاَمُ وَالصَّلاَةُ الْعَالَمِينَ رَبِّ لِلّهِ اَلْحَمْدُ

UMRENİN FAZİLET VE ÖNEMİ

Umre, lugatta ziyaret manasınadır. Din deyiminde: "Kâbe-i Muazzama'yı tavaftan ve Safa ile Merve denilen iki yer arasında sa'y etmekten (koşar gibi gidip gelmekten) ibarettir. Bunun için belli bir zaman yoktur. Senenin her mevsiminde yapılabilir. Yalnız Arefe günü ile Kurban bayramının dört gününde yapılması mekruhtur. Ramazan ayında yapılması mendubdur.

Umre, müekked bir sünnettir. Bunu yapan kimseye "Mûtemir" denir. Umre, İmam Malik'e göre de bir müekked sünnettir. Fakat İmam Şafiî'ye göre, ömürde bir defa hemen yerine getirilmesi gerekmeyen bir farz-ı ayndır. Hanbelî'lere göre, hemen yerine getirilmesi gereken bir farzdır.[1]


umrenin fazileti

Evinden ayrılıp, mübarek beldeleri hac veya umre için ziyaret, insanın Yaratıcısı’na olan sevgisine işarettir. Müminin sevdiği her şeyini, vatanını, evini, ailesini, ana-babasını bir mukaddes gaye için terk edip, bu çileli ve zahmetli ama kudsi yolculuğa çıkabilmesi, ancak ondaki muhabbetullah duygusunu ifade eder.[2]




Umrenin Fazileti

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın!...”[3]

Resulullah Efendimiz (s.a.v), Kâbe’ye gitmeye niyet edip evinden çıkan bir kimse hakkında şöyle buyurmuştur: “Bine­ğinin atmış olduğu her adım için ona bir iyilik verilir ve bir gü­nahı da silinir”[4][5]

Umrenin faziletine dair bazı hadisler şöyledir.

“Bir umre, diğer umreye kadar kefârettir, yani günahların silinmesine sebeptir... ”[6][7]

“Yaşlının, çocuğun, zayıfın ve kadının cihadı, hac ve um­redir”[8][9]

“Kim bu beyte (Kabe’ye) gelir, kötü söz söylemez ve gü­nah işlemezse annesinin doğurduğu gün gibi (günahlardan arınmış olarak) geri döner”[10], [11]

“Hac ile umrenin arasını birleştirin. Çünkü onlar, fakirliği ve günahları giderirler; tıpkı körüğün demir, altın ve gümüş­ten pası giderdiği gibi... Mebrur bir haccın sevabı kesinlikle cennettir”[12]

“Beyti (Kâbe-i Muazzama’yı) kim elli defa tavaf ederse, annesinden doğduğu gün gibi günahlarından kurtulur”[13]

“Hac ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir; O’na dua ederlerse, onlara karşılık verir ve af dilerlerse onları affeder”[14]

“Bu mescidimde bir namaz, Mescid-i Harâm hariç diğer mescidlerdeki bin namazdan daha faziletlidir. Mescid-i Ha­râm’daki namaz ise benim mescidimdeki yüz namazdan da­ha faziletlidir”[15]

Bezzâr’ın ri­vayeti ise şöyledir: “Mescid-i Haram’daki namazın diğer mescidlerdeki namazlara fazileti yüz bin namazdır; benim mescidimde bin, Mescid-i Aksâ’da ise beş yüz namazdır.”

“Beyt-i Harâm’a (Kâbe’ye) bakmak ibadettir”[16]

“Bu Beytullah, İslâm’ın direklerinden biridir. Kim hacceder veya umre yaparsa o kimse Allah’ın kefaletindedir; ölürse onu cennete koyar, onu evine döndürürse ecir ve ganimetle onu döndürmüş olur.”[17]

Resulullah Efendimiz (s.a.v), Kâbe’ye gitmeye niyet edip evinden çıkan bir kimse hakkında şöyle buyurmuştur: “Bine­ğinin atmış olduğu her adım için ona bir iyilik verilir ve bir gü­nahı da silinir”[18][19]

Hadis-i şerifte buyrulmuştur ki; “Ramazan ayında yapılan umre, bir hacca denktir.”[20]

Resûlullah (s.a.v), ensardan Ümmü Sinan adındaki bir ka­dına, “Bizimle haccetmekten seni ne alıkoydu?” diye sordu. Kadın, “Ebû fülânın (kocasını kasteder) sulama yapan iki de­vesi var. Biriyle o ve oğlu hacca gitti. Öbürü (ile de ben kal­dım) arazimizi suluyor(um)” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: “Öyleyse ramazandaki umre, (kaçırdığın) bir haccın veya benimle (yapmış olacağın) bir haccın kazâsıdır. Ramazan ge­lince umre yap. Zira ramazandaki bir umre hacca denktir”[21], [22]

Umrenin Yapılışı

Umre yapmak isteyen kimse belirtilen yerlerde (mîkatlarda) ihrama girmek için gerekli hazırlığı yapıp iki rek‘at ihram namazı kılar. Namazdan sonra “Allahım! Umre yapmak istiyorum. Onu bana kolay kıl ve benden kabul eyle” diye niyet eder ve telbiyede bulunur. Harem-i şerif’e gelince, “Allahım! Senin rızân için umre tavafını yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve benden kabul eyle” diye niyet ederek umre tavafını yapar. İki rek‘at namaz kılar, zemzem içer ve dua eder. Bundan sonra Safâ kapısına gider ve, “Allahım! Senin rızân için Safâ ile Merve arasında umre sa‘yi yapmak istiyorum. Onu bana kolaylaştır ve kabul eyle” diyerek niyet eder ve umre sa‘yini yapar. Sa‘y tamamlandıktan sonra uygun bir yerde saçlarını tıraş ederek veya kısaltarak ihramdan çıkar.[23]

umre,yolculuğuna, hazırlık

Hac ve Umreye Gidenlere Gereken Edepler

Hacca veya umreye giden kişi en ufak bir iyiliği dahi küçümsememeli, elinden geldiği kadar herkese yardımcı olmalı ve Resûl-i Ekrem'in (s.a.v) şu tavsiyelerine kulak vermelidir:

"En ufak bir iyiliği dahi küçük görme. Bu iyilik birine kovandan su vermek, insanların yolundaki onlara eziyet verecek bir şeyi kaldırmak, bir kardeşinle karşılaştığında ona güleryüz göstermek, kardeşine selâm vermek, insan veya hayvan her canlıya yumuşak davranmak olabilir..."[24]

İşin özeti şudur: İnsanların en hayırlısı, onlara en faydalı olanı ve onların eziyetlerine sabredenidir. Yüce Allah takvâ sahiplerini Kur'an'da böyle tanıtmış ve buyurmuştur ki: "O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah güzel davranışta bulunanları affeder."[25]

Hacının her türlü hayrı yapmaya çok ihtiyacı vardır. Hacı, farz namazını kıldığı gibi, fazilet olan nâfile namazları da kılmalıdır. Farz olan zekâtını verdiği gibi, fazilet olan sadaka ve iyilik çeşitlerinden de bolca yapmalıdır. Bunlar olmadan iman ve İslâm kemale ermez. Hacı, verdiği sözde durmalıdır. Anlaşmasına sadık kalmalıdır. Hac yolunda çok edepli olmalıdır. Yolculuk esnasındaki meşakkatlere sabretmelidir. Başkasına yük olmamalı, mümkünse muhtaç olanların yükünü çekmeli, hizmetini görmelidir. Bu sıfat ve ahlâklara sahip olmadan yapılan bir hac, gerçek hac değildir.

İhramlı iken yüce Allah'ı çokça zikretme konusunda birçok hadis rivayet edilmiştir. Yapılacak zikirlerin içinde özellikle telbiye ve tekbir tavsiye edilmiştir. Haccın kabul olmasının ikinci şartı ise kötü söz, günah ve isyan gibi kötü amellerden sakınmaktır. Konuyla ilgili bir âyette yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Âhiret için) Azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının."[26]

Hacıya lâzım olan en önemli işlerden biri de haramlardan kaçınmasıdır. Nafakasını ve hacca gittiği parasını helâl kazançtan elde etmesi gerekir.

Hacının dikkat edeceği en önemli hususlardan biri de niyetidir. Hacı niyetine çok dikkat etmeli ve bu yolculuktan sadece Allah rızâsını kastetmelidir. İnsanlara karşı övünmek, onların duyması için Beytullah'ı haccetmek, riyakârlık, saygınlık kazanma ve başka herhangi dünyalık bir niyetle hacca gitmemelidir. Mütevazı ve Rabb'ine karşı huşû içinde olmalıdır.

Şüreyh (rah) şöyle demiştir: "Kâbe'ye doğru yola çıkan insan çoktur, fakat gerçek hacı çok azdır. Hayır yapan çoktur, ancak bunu yüce Allah'ın rızâsı için yapanlar çok azdır." [27]

İhram

İhram, hac veya umre yapacak olan kimsenin diğer zamanlarda helâl olan bazı fiil ve davranışları belirli bir süre kendisine haram kılmasıdır. Bu da niyet ve telbiye ile gerçekleşir.

Hac veya umreye veyahut her ikisine niyet etmek ve Allah için telbiye getirerek ihrama girmekle hac ibadeti başlamış olur. Halk arasında ihramlı erkeğin örtündüğü iki parça örtüye de ihram denilmektedir. Kadınlar için özel bir ihram yoktur, kadınların ihramları kendi elbiseleridir.[28]

İhramın Anlamı

Ziyaretçi, Allah'ın Evi'ne ulaşmadan önce Mikat sınırlarında ihrama girmesi gerekiyor. Bu da onun alışılmış kıyafetini terk etmesi demek oluyor. Kişi böylece bir bakıma, kendi alışılmış tutum ve davranışından da soyunuyor.

İhram giyen kişinin hem kendine karşı hem dışarıya ve başkasına karşı olan muamelesi de farklılaşıyor. Bu farklılaşma yalnızca kişinin öznel aleminde yaşanmıyor, nesnel alemde de bazı hükümlere riayet etmek gerekiyor: ihramlı kişi zevcesiyle ilişkiden uzaklaşıyor, başını örtemiyor, dikişli elbise giyemiyor, tırnağını kesemiyor, koku süremiyor. Dışarıya yönelik olarak, böcek dahil canlı öldüremiyor, avlanamıyor, avcıya yol gösteremiyor, ağaç kesemiyor.

Böylece yurdunu terk etmek suretiyle yerleşik alışkanlıklarını terk etmiş olan kişi, ihram giymek suretiyle de hem bizzat ihram giymiş olmanın getirdiği eski alışkanlıklarından uzaklaşıyor, hem de riayet etmekle yükümlü bulunduğu hükümler muvacehesinde eski alışkanlıklarını terk etmiş oluyor.

Mikat'ta çıkartılan elbise, aslında kişinin kendi hakkındaki zanlarından, mevkiinden, mansıbından, şahsına yöneltilmiş sahte itibardan ve her türlü sahtelikten, bütün kötü huylarından soyunmuş olmasının simgesi olarak da algılanabilir ve de aslında öyle olmalıdır. Eski elbisenin çıkartılması, eski alışkanlıkların terki ise; beyaz ihramın kuşanılması da bir yönüyle ölünün kefenlenmesini, bir yönüyle de yeni doğmuş bebeğin kundaklanmasını simgeler. Kişi, kendini Allah'a bir ölü olarak sunar. Bir ölü olarak, çünkü, kişi o âna kadar, ölmeden önce ölmenin anlamı üzerine bir şeyler işitmiş olsa da onu yaşaması belki ihram kuşandığı âna kadar mümkün olmamıştır. İşte şimdi, kişi ihram kuşanmakla ölmeden önce ölmeyi yaşamaktadır.

Ayrıca fakrını idrak etmektedir; fakrını, yani alçakgönüllü olması gerektiğini, kanaati, dünyaya değer vermemeyi, kendi varlığından vazgeçmeyi idrak... Ve bütün bunların idraki de Allah'a yönelmeyi ifade etmektedir.

İhram kuşanmak, aynı zamanda kişinin dünya gailesini terk etmesini de öngörüyor. Kişi yeryüzünde yaşıyor, ama yeryüzü ona ayakbağı olmuyor, dünyaya değer vermez hale geliyor. O dünyaya değer vermeyince, dünya nimetleri onun ardından koşmaya başlıyor (hadis-i kudsi), ama o, dünyanın bu halini de elinin tersiyle itiyor.[29]

Telbiyenin Anlamı

Telbiyenin mânâsı Allah Teâlâ'nın dâvetine icâbet etmektir. Bu bakımdan Allah'tan ümit etmeli ki, Lebbeyk derken Allah tarafından kabul olunalım, red olunmayalım. Kısaca; korku ile ümit arasında bulunmak gerekir. Kuvvet ve kudretinden sıyrılıp tamamen Allah Teâlâ'nın fazilet ve keremine yaslanmalıdır.

Süfyan b. Uyeyne (r.a) şöyle anlatır: Hz. Hüseyin'in oğlu Ali Zeynelâbidîn (r.a) hacca giderken ihramını bağladı, devesinin üstüne bindi. O anda benzi attı ve tir tir titremeye başladı. Lebbeyk diyemeyecek derecede dili tutuldu. Kendisine bu hali müşahede edenlerden biri 'Neden Lebbeyk demiyorsun?' diye sordu. Ali Zeynelâbidîn (r.a) 'Ben Lebbeyk dediğimde, Allah Teâlâ'nın bana 'Ne Lebbeyk ne de sa'deyk' diye cevap vereceğinden korkuyorum'. Bütün bunlara rağmen kendisi Lebbeyk der demez bayılıp yere düştü. Artık haccı bitinceye kadar baygınlıklar geçirmeye devam etti.

Ahmed b. Ebi'l-Havarî şöyle anlatır: Ebu Süleyman ed-Dârâni'yle beraberdim, İhramını bağladığı zaman, Lebbeyk demeye muktedir olamadı. Tâ ki bir mil mesafe yürüyünceye kadar... O zaman baygınlık geçirdi. Uyandığında bana şöyle hitab etti: "Ey Ahmed! Allah Teâlâ (c,c) kulu ve peygamberi Musa'ya vahyetti ki: 'Ey Musa! İsrâiloğularının zâlimlerine emret ki, beni zikretmesinler. Çünkü onlar beni zikrederlerse ben de kendilerini lânetle yâdedeceğim'. Ey Ahmed! Bana gelen hadîslerden edindiğim şu hakîkat vardır; kim helâl olmayan mal ile hacca giderse, ihram bağlayıp Lebbeyk dediği zaman, Allah Teâlâ kendisine 'Sen elindeki haram malı iade etmedikçe ne sana Lebbeyk ve ne de Sa'deyk' der. Biz de Allah Teâlâ'nın bize de böyle demeyeceğinden emin değiliz!"

Lebbeyk deyip de Mikat'ta sesini yükselten kişi, Allah Teâlâ'nın dâvetine icabet ettiğini hatırlamalıdır. Çünkü Allah Teâlâ (c.c) Kur'an'da 'Bütün insanlara haccı ilân et'[30]  buyurmaktadır.[31]

Yeryüzünün İlk Evi Kâbe

Âdem (a.s) ve Havva anamız, yeryüzüne indirildiklerinde hiçbir yerleşim emaresi yoktu. Ama Kâbe-i Muazzama'nın yeri belliydi. Yüce Mevlâ, Âdem (a.s)'a yerini bildirdi ve meleklerle birlikte inşaatını yapıp tamamladı.[32]

Böylece yeryüzünde insan için kurulmuş olan ilk ev Kâbe-i Muazzama oldu. Yüce Rabbimiz, ilk evin Kâbe, şehirlerin anası demek olan Ümmü'l-Kurâ'nın,[33] bir nevi dünyanın başşehrinin de Mekke olduğunu bize bildirmiştir: “Yeryüzünde insanlar için konulmuş olan ilk ev, Mekke'de olandır; alemlere bereket ve hidayettir.”[34]

Âdem (a.s)'ın çocuklarından Nuh (a.s)'ın yaşadığı dönem geldi. O da insanları Allah'a kulluğa davet etti. Çoğunluğu bu daveti reddedince büyük bir tufan meydana geldi. Yeryüzünü sular kapladı. İşte bu esnada bütün şehirler olduğu gibi Mekke de su altında kaldı. Kâbe-i Muazzama yıkıldı, yeri belirsiz hale geldi.

Yıllar sonra Yüce Mevlâ İbrahim (a.s)'ı peygamber olarak gönderdi. Kâbe'nin temellerini bulup ortaya çıkarmak ve onu inşa etmek için İbrahim (a.s)'ı, onun vefakâr eşi Hacer anamızı ve sadakatli oğlu İsmail (a.s)'ı seçti.

Allah'ın takdir ettiği bir günde İbrahim (a.s), Mekke'ye geldi ve oğlu İsmail (a.s) ile Kâbe'nin temellerini ortaya çıkartıp inşasını yaptı. Mekke ahalisi İbrahim (a.s)'a tabi oldu. Onunla birlikte Kâbe'ye yönelerek Yüce Mevlâ'ya kulluklarını yaptı.

Kâbe-i Muazzama, insanın yeryüzündeki varlığıyla aynı geçmişe sahiptir. İnsanı dağınıklıktan kurtarmak ve tevhide, bir ve tek olana ulaştırmak için alemlerin sahibi tarafından insanoğluna ihsan edilmiştir. İnsanın günlük hayatında yönünü belirleyen ve hayatın merkezine yerleşen ilâhî bir unsur, sanki göklerden yeryüzüne uzatılmış bir kurtuluş merdivenidir.

Ayette ifade buyurulmuştur: Kâbe-i Muazzama sadece yeryüzü için değil, bütün alemler için berekettir. Hem maddi anlamda, hem de manevi anlamda berekettir. Aynı zamanda o, bütün alemler için hidayettir. Arz'dan Arş'a yükselen manevi bir koridor gibi cazibesine ya da yörüngesine girenleri Yüce Mevlâ'ya ulaştıran bir hidayettir.[35]

Tavafın Anlamı

Kâbe-i Muazzama'nın ziyareti namaz gibidir. Bu bakımdan ziyaret esnasında kalbinde tâzim, korku, ümit ve muhabbet bulunmalıdır. Tavâf etmekle kendini Allah'ın arşının etrafında durmadan dönen meleklere benzetmelidir. Zannetmemelidir ki Kâbe'yi ziyaret etmekteki gaye; bedeninin ziyaretidir.

'Göklerdeki Beyt'ul-Ma'mur, tam Kâbe-i Muazzama'nın hizasındadır. İnsanlar Kâbe'yi tavaf ettikleri gibi melekler de onu tavaf ederler'.

Tavaf (Kâbe'nin etrafında dönme) esnasında, nefslerinden yalıtılmış halde, yüzbinlerce insan, beyaz bir renk halesi içinde dönüyor. Kişi, bu halkaya kendini terk etmiş olarak katılıyor. Kendini terk etmek zorundadır; aksi halde Allah'ın Evi etrafında dönmesi neye yarar? İnsan neyin, hangi varlığın ya da hangi yokluğun etrafında dönmekte olduğunu bilmelidir.

Tavaf esnasında kişi, yüzbinlerce insanla beraberdir; muazzam bir kalabalık içinde dönmektedir, ama bu kalabalık içinde kişi, kendi yalnızlığını iliklerine kadar hissetmeye başlar. İşte kalabalık içinde hissedilen bu yalnızlık, aynı zamanda Allah'la birlikte olmanın, O'nda yok olmanın, O'nda fenâ bulmanın kapısını da aralamaya medar olur. İnsan, başka hiçbir yerde, kalabalık içindeki yalnızlığını tavafta olduğu kadar yakından ve somut biçimde hissedip yaşayamaz. Orada kişi ölür, çünkü orası aynı zamanda mahşerin de sembolüdür. Ama insan ölmez, onun anlamı ölmez; bilakis o, anlamını orada kazanır; kendini terk ederek kendini kazanır.[36]

Kıssa: Tavaf Esnasında Lüzumsuz Konuşmak

Vüheyb b. el-Verd el-Mekki şöyle demiştir: “Bir gece Kâbe’nin yanındaki Hıcr bölgesinde namaz kılıyordum. Kâbe ile örtüsü arasından şöyle bir ses duydum: “Beni tavaf edenlerin etrafımda yaptıkları gıybet, boş konuşma ve lüzumsuz sözleri önce Allah'a sonra sana şikayet ediyorum ey Cebrail! Eğer buna son vermezlerse öyle bir titreyeceğim ki her taşım alındığı dağa geri dönecek.”[37]

Kıssa: Tavaf Esnasında Allah'ı Görür Gibi Olmak

Urve b. Zübeyr (r.a.) anlatıyor: “Bir defasında tavâf ederken Ömer'in (r.a.) oğlu Abdullah'tan kızını istedim. Sustu, bana bir kelime dahi söylemedi. İçimden: ‘İsteğimi müsbet karşılasaydı cevap verirdi, vallahi bundan böyle bu hususta ona tek kelime söylemeyeceğim,’ dedim.

Haccı müteakip Medine'ye benden önce dönmesi mukaddermiş, döndü. Sonra ben avdet ettim, Resûlullah'ın (s.a.v.) mescidine girdim. Onu lâyıkı vechiyle ve hakkı olduğu şekilde selâmladıktan sonra İbn Ömer'in yanına vardım.

-  Merhaba, ne zaman geldin? diye sordu.

-  Şimdi geldim, dedim.

-  Biz tavâfta, Allah'ı gözlerimiz önünde hayal ederken Abdullah kızı Sevde'yi benden istemiş miydin? Halbuki o yerin dışında benimle görüşmen mümkündü, dedi.

-  Mukadderat öyleymiş!

-  Peki, bugünkü düşüncen nedir?

-  Şimdi kesinlikle o zamandan daha çok istekliyim!

Bu cevabım üzerine oğulları Sâlim ile Abdullah'ı çağırarak onların huzurunda kızını bana tezvic etti (nikahladı).”[38], [39]

Hacerülesved ve Fazileti

“Siyah taş” anlamına gelen Hacerülesved, Kâbe-i Muazzama’nın güneydoğu köşesindedir. Yaklaşık 30 cm çapında ve yumurta biçiminde olan Hacerülesved, yerden 1,5 m. yük­sekliktedir. Hacerülesved’in rengi siyaha yakın koyu kırmızıdır. Tava­fın başlangıç noktasını belirlemek için Hz. İbrahim (a.s) tara­fından yerleştirilmiştir. Zarar görmemesi için gümüş muhafa­za içine alınmıştır.

Abdullah b. Ömer’in (r.a) rivayet ettiğine göre Resûl-i Ekrem (s.a.v) bir defasında Hacerülesved’in üzerine müba­rek dudaklarını koymuş ve uzun süre ağlamıştı. Sonra dö­nüp Hz. Ömer’in de (r.a) ağladığını görünce şöyle buyur­muştur: “Ey Ömer! Göz yaşları işte burada dökülür”[40]

Sa’yın Anlamı

Sa’y yaparken Hacer validemizi mutlaka hatırlamalıyız. Safa ile Merve tepeleri arasındaki sa'y (hızlı yürüyüş, koşturma) onun bir hatırasıdır. O kendisinden sonra gelen bütün insanlık için bir görevi üstlenmişti, namazı hayata ikame etme görevini. Bu görevi yerine getirmek için Ürdün'den Mekke'ye hicret etti. Bebeğiyle yapayalnız çölün ortasında hayat mücadelesi verdi.

Safa tepesinden Merve tepesine koşturup durması, Kâbe'yi yeniden inşa edecek olan bebeğinin hayatta kalması içindi. Yeryüzünde kılınan her namazda Hacer anamızın, İbrahim ve İsmail a.s.'ın hakkı ve hatırası vardır. Bizim için o çilelere katlanan Hacer anamızın çektiği ıztırabı bizim hissetmemiz mümkün değildir. Ama sa'y yaparken Hacer anamızı hatırlayarak onunla koştuğumuzu düşünebiliriz. İsmail a.s.'ın ağlama seslerini hayal edebiliriz. Rasulullah (s.a.v) Efendimiz'in Hicret'ten yedi yıl sonra etraftan seyreden Mekkeli müşriklerin bakışları altında büyük bir hasret ve iştiyakla burada sa'y ettiğini düşünebiliriz. Böylece bir anlamda namazın hayata ikamesi hususunda verilen mücadelelere katılmış oluruz.

Safa ile Merve arasında sa'y etmek sadece yürümek veya koşmaktan ibaret değildir. Onlar, Allah'a davetin, O'na kulluğun ve bu uğurda çekilen çilelerin şahitleridirler. Bunun için Yüce Mevlâ şöyle buyurmuştur: “Şüphe yok ki Safa ile Merve, Allah'ın şiarlarındandır. Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde bir beis yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah kabul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir.”[41], [42]

Kişi Safâ ile Merve arasında sa'y yaparken kıyâmette hayır ve günahları tartan terazinin iki kefesi arasında gidip gelmeyi hatırlamalıdır. Safâ'yı hasenat tartan kefeye, Merve'yi seyyiat tartan kefeye benzetmelidir. İki kefe arasında gidip gelirken hangi tarafın daha ağır olduğunu ve hangi tarafın daha hafif kaldığını gözetmelidir. Böylece azâb ile af arasında koşup geldiğimizi hatırdan çıkarmamalıdır.[43]

Allah Rasulü’nün Tavaf ve Sa’y Hakkında Müjdesi

Bir gün huzuruna gelen iki kişiye Allah Rasulü (s.a.v) şöyle anlatır: “Allah Teala, siz evinizden Beytullah’ı tavaf niyetiyle çıktığınızda ve tavaf sırasında her adımınıza bir sevap yazarken bir günahınızı da siler. Tavaftan sonra iki rekat namaz kılarsanız bir köle azat etmiş gibi, Safa ile Merve arasında sa’y ederseniz de yetmiş köle azat etmiş gibi sevap verir. Allah Teala azametiyle dünyaya tecelli eder ve sizin gibi yapan kullarla meleklerine karşı; ‘İşte şu kullarım dünyanın dört bir yanından saçları keçeleşmiş, tozlara bulanmış olarak ve rahmetimi ümit ederek geldiler’ diyerek övünür.

Mina’da taş toplayıp şeytan taşlarken attığınız her taşla büyük günahlarınızdan biri silinir. Daha sonra başınızı tıraş ettiğinizde kesilen her kıl sayısınca sevap yazılırken bir o kadar günahınız silinir. Günahlarınız affedildikten sonra artan sevap ve faziletler ahiretiniz için biriktirilir. Bütün bunlardan sonra ‘farz tavafını’ yaparken günahsız bir halde olursunuz. O sırada bir melek gelir ve gelecek günler için çalışmanızı söylerken geçmiş günahlarınızın bağışlandığı müjdesini verir.

Beytullah’a bakmak da ibadettir. Her günün gece ve gündüzünde, Allah Teala Kabe’ye yüz yirmi rahmet indirir. Bunun altmış tanesi tavaf edene, kırk tanesi namaz kılana ve yirmi tanesi de Kabe-i Muazzama’ya bakanlaradır.”[44], [45]

Hacı-Umrecinin Duası

Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de Müslüman hem kendisine hem akrabalarına, dostlarına, komşularına, arkadaşlarına, bütün müminlere ve tüm insanlığın kurtuluşuna dua etmelidir. Peygamberlerin medfun olduğu bu mübarek makamlarda gözü yaşlı, gönlü dertli, naz ve niyaz ehli milyonlarca müslümanın, binlerce evliyanın, yerleri ve gökleri dolduran me­leklerin dua ve niyazlarına iştirak eden bir kimsenin eli boş döner mi? [46]

Hacca giden kişilerden dua almak ve dualarında kendisini de ortak etmesi için ricada bulunmak çok güzel bir harekettir. Nitekim umre yapmak için izin isteyen Hz. Ömer'e (r.a), Resûl-i Ekrem (s.a.v), "Kardeşçik! Bana da dua etmeyi unutma"[47]  buyurmuştur.

Ebû Hüreyre'den (r.a) konuyla ilgili rivayet edilen bir hadis şöyledir: "Bir defasında Resûlullah (s.a.v) şöyle dua etti: "Allahım! Hacıyı bağışla. Hacının istiğfar ettiği kişileri de bağışla."[48], [49]

Ayrıca hadisi şerifte buyrulmuştur ki; “Hac ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir; O’na dua ederlerse, onlara karşılık verir ve af dilerlerse onları affeder”[50], [51]

İbn Abbas (r.a) diyor ki: Hz. Peygamber (s.a.v) tavaf esnasında, "Allahım! Falan kişiyi bağışla!" diye dua eden birini işitti. Ona, "O kim?" diye sordu. Adam da, "Rüknülyemânî ile Makam-ı İbrahim arasında dua etmem için beni taşıyan biri" dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (s.a.v), "Muhakkak ki arkadaşın bağışlandı" buyurdu.[52], [53]

 

Hac veya Umreye Gitmek İsteyip de Gidemeyenin Durumu

Hacca gitmeyi isteyip, herhangi geçerli bir özür nedeniyle hacca gidemeyenler, hacca gidenlere ecirlerinde ortaktırlar. Nitekim Resûlullah (s.a.v), Tebük seferinden döndüklerinde şöyle buyurmuşlardı: "Medine'de öyle topluluklar var ki onlar sizlerle yürümedi, vadiler geçmedi, ama sizlerle beraberdiler. Onları özürleri engelledi."[54]

Bedenleri ile gidemedikleri halde, kalpleriyle gitmeyi çok isteyen, kalbiyle azmeden nice kimseler vardır ki gidenlerden daha fazla ecir kazanırlar.

Sâlihlerden biri rüyasında birçok hacının bir yerde toplandığını gördü. O arada bir ses duydu, şöyle diyordu:

"Bu izdihamı görüyorsun öyle değil mi?" O da,

"Evet" cevabını verdi. Bunun üzerine o ses,

"Bunlardan sadece birinin haccı kabul oldu. O da bedeni ile değil, kalbiyle, himmetiyle onların arasında. Hacca gitmeyi çok istediği ama gidemediği için gelemedi. Allah da onu hacılardan kabul etti" dedi.[55]

Kıssa: Henüz Hac Yapmış Değilsin

Adamın biri Cüneyd-i Bağdâdî’nin (k.s) yanına geldi. Aralarında şöyle bir konuşma geçti:

- Nereden geliyorsun?

- Hacdaydım, oradan gelmekteyim.

- Hac yaptın mı?

- Evet.

- Evinden çıkıp sahralarda yol almaya ve memleketinden sefer etmeye başladığın vakitten beri bütün günahlardan göç edip aynldın mı?

- Hayır.

- O halde rıhlet yapmadın, yola çıkmadın. Evinden çıkıp her gece bir menzilde konaklarken bu makam ve menzillerde, Hak yolun makamlarından manevi ve ruhî bir makam katettin mi?

- Hayır.

- Şu halde menzil ve mesafe almış değilsin. Mîkatta ihrama girdiğin vakit elbisenden soyunup çıktığın gibi, beşeri sıfatlarından da ayrıldın mı?

- Hayır.

- O halde ihrama girmemişsin. Arafat'ta vakfeye durduğun zaman müşahedenin keşfinde ve tecellilerin temaşasında irfan ve marifet peyda oldu mu?

- Hayır.

- Şu halde Arafat'ta vakfeye durmuş değilsin. Müzdelife'deyken muradın hâsıl olunca bütün nefsanî murat ve arzularını terkettin mi?

- Hayır.

- O halde Müzdelife'ye henüz gitmiş değilsin. Kâbe'de tavaf yaparken Hz. Cemâl-i Hakk'ın latifelerindeki tenzih mahallinde sırrın hanesini gördün mü?

- Hayır.

- O halde tavaf yapmış değilsin. Merve ile Safâ arasında sa'y yaparken, safa makamını ve mürüvvet derecesini elde ettin mi?

- Hayır.

- Henüz sa'y yapmış değilsin. Mina'ya geldiğin zaman münân sâkıt oldu mu, yani arzuların düştü mü?

- Hayır.

- Şu halde hâlâ Mina'ya gitmiş değilsin. Kurban kesme mahallinde kurban kesince nefsinin arzularını da kurban ettin mi?

- Hayır.

- O halde kurban kesmemişsin. Cemre taşlarını attığın vakit, seninle birlikte bulunan bütün nefsanî mana ve düşünceleri fırlatıp attın mı?

- Hayır.

- Şu halde cemre taşlarını henüz atmış ve hac yapmış değilsin. Geri dön ve tavsif edildiği gibi hac yap. Zira Makam-ı İbrahim'e (yani Hakk'ın dostu olma saadetine ancak) bu şekilde erebilirsin."[56], [57]

Gavs-ı Sani Hz.lerinin (k.s) Umreye Gideceklere Nasihatleri

Gideceğiniz beldeler dünyanın en kutsî yerleridir. Vaktinizi boşa harcamayın. Varsa kaza namazlarınızı kılın. Kur'ân-ı Kerîm'i çok okuyun. Bol bol salavat-ı şerife getirin, dua edin. Virdlerinizi çekmeyi ihmal etme­yin. Alış-verişle (fazla) meşgul olmayın. Mekke'de yapılan her ibadete bire yüz bin, Medine'de bire bin verilir. İster Mekke'de ister Medine'de olsun yüksek sesle konuşmayın, yerlere tükürmeyin. Oradaki hacı kardeşlerinize eziyet etmeyin. Kâbe'yi seyretmek bile bir ibadettir. Orada ne (hizmet) olursa yapın, hacılara hizmet edin. Dikkat edin, orada şeytan sizinle çok uğraşır.[58]

Umrenin Sevabını Bağışlamak

Bir müslümanın diğer müslümana dua yapması kesin­likle faydalıdır. Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde bu anlamda duaların hem çok örneği vardır hem de tavsiye edilmiştir. Bunun yanında hayatta bulunanların yaptıkları hayırlı işler sebebiyle sadaka-i câriye olarak vefat etmiş olan müslümanların faydalandıkları da şu hadis-i şerif ile bilinmektedir: "Âdemoğlu öldüğünde ameli kesilir. Ancak üç şey devam eder: (Yol, cami, çeşme gibi) hizmeti devam eden sadakalar, kendisinden faydalanılan ilim ve kendisine dua eden salih ev­lat”[59]

Bir müslüman, yapmış olduğu hayırlı bir ibadetin sevabı­nı, yüce Mevlâ’ya dua edip başkasına bağışlarsa, bunun o bağışlanan müslümana faydasının olacağı bazı âlimlerimiz tarafından ümit edilmiştir. Umre yapan bir Müslüman da yü­ce Mevlâ’ya dua etse ve yüce Mevlâ’nın, umresi vesilesiyle lütfedeceği sevabı veya onun bir mislini, bir müslümana ba­ğışlasa ümit edilir ki yüce Mevlâ o Müslümana fayda verir. En azından duası vesilesiyle o müslümanın faydalanacağında hiç şüphe yoktur.[60]



Umre Yapana, Hac, Farz Olur mu,umreci,mutemir

Umre Yapana Hac Farz Olur mu?

Umre yapıp Kâbe’yi gören bir kimse, eğer hac aylarında Mekke’de ise hac yapması farzdır. Fakat hac aylarında Mekke’de bulunamayacaksa, önceki umresinden dolayı hac farz olmaz. Hac ayları, şevval, zilkâde ve zilhiccenin ilk on günüdür. Günümüzde, hac aylarından önce umreye giden kimsenin hac aylarını ve özelikle haccın farzını yapacağı zilhiccenin ilk on gününü bekleme imkânı yoksa kendisine hac farz olmaz. Vize problemi, maddî durum ve zarurî vazifeler uzun süre Mekke’de beklemeye engel oluyorsa, umre yapan kimse, vatanına döner.[61]

 

 

وَآخِرُ دَعْوَانَا أَن الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ

 


[1] Büyük İslam İlmihali, Ömer Nasuh Bilmen, Semerkand Yayınları, Sf.407.

[2] Hayat Dengemiz, S.M.Saki Elhüseyni, Semerkand Yayınları.

[3] Bakara 2/196

[4] Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 3/27A, 276

[5] Umre Rehberi, Kemal Yıldız, Semerkand Yayınları, sf.51.

[6] Buhârî, Umre, 4

[7] Umre Rehberi, Kemal Yıldız, Semerkand Yayınları, sf.49.

[8] Nesâî, Hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 8

[9] Umre Rehberi, Kemal Yıldız, Semerkand Yayınları, sf.49.

[10] Müslim, Hac, 438

[11] Umre Rehberi, Kemal Yıldız, Semerkand Yayınları, sf.49.

[12] Tirmizî, Hac, 2.

[13] Tir­mizî, Hac, 41.

[14] İbn Mâce, Menâsik, 5.

[15] Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/5.

[16] İbn Cemâ-a, Hidâyetü’s-Sâlik, 1/75.

[17] İbn Cemâa, Hidâyetü’s-Sâlik, 1/42.

[18] Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 3/27A, 276.

[19] Umre Rehberi, Kemal Yıldız, Semerkand Yayınları, sf.49-51.

[20] Buhari, Hac, 208; Müslim, Hac, 221-222; Ebu Davud, Menasik, 79; Tirmizi, Hac, 95; İbnu Mace, Menasik, 45.

[21] Buhârî, Umre, 4.

[22] Kalplerin Azığı - Kûtu’l-Kulûb, Ebû Tâlib El-Mekkî, Semerkand Yayınları, C.3,

[23]Temel İlmihal Bilgileri, Şemseddin Bektaşoğlu, Semerkand Yayınları, C.2.

[24] Ebû Davud, Libâs, 28; İbn Hibbân, Sahîh, nr. 866, 1450.

[25] Âl-i İmrân 3/134.

[26] Bakara 2/197.

[27] Kutsal Günler Ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, Sf.175-177.

[28]Temel İlmihal Bilgileri, Şemseddin Bektaşoğlu, Semerkand Yayınları, C.2.

[29] Haccın Anlamı, Rasim Özdenören, Semerkand Dergisi, Şubat 2004. 

[30] Hacc/27.

[31] İhya-i Ulûm'id-Din (İslâmi İlimlerin Canlandirilmasi), İmam Gazâli, Çeviren: Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınevi, 2.Cilt.

[32] Kurtubî, Tefsir, 2/ 120-121.

[33] En'am, 92.

[34] Âl-i İmran, 96.

[35] Kâbe Ve İnsan, Mehmet Işık, Semerkand Dergisi, Aralık 2005.

[36] Haccın Anlamı, Rasim Özdenören, Semerkand Dergisi, Şubat 2004. 

[37] Kalplerin Azığı - Kûtu’l-Kulûb, Ebû Tâlib El-Mekkî, Semerkand Yayınları, C.3.

[38] Ebû Nuaym, «el-Hılye»de: 1/309.

[39] Hayâtü's-Sahâbe, Şeyh Muhammed Yusuf Kândehlevi, Semerkand Yayınları, C.4, sf.51.

[40] İbnMâce, Menâsik, 27

[41] Bakara, 158.

[42] Kâbe Ve İnsan, Mehmet Işık, Semerkand Dergisi, Aralık 2005.

[43] İhya-i Ulûm'id-Din (İslâmi İlimlerin Canlandirilmasi), İmam Gazâli, Çeviren: Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınevi, C.2.

[44] Heysemi, Mecmeu’z-Zevaid.

[45] Müslüman Kardeşi Ziyaret Etmenin Hediyesi, Efser Berin, Semerkand Aile Dergisi, Kasım 2009.

[46] Umre Rehberi, Kemal Yıldız, Semerkand Yayınları, sf.151.

[47] İbn Mâce, Menâsik, 5; Ebû Davud, Salât, 358; Tirmizî, Daavât, 105. Ahmed, Müsned, 1/29; 2/59;

[48] Münzirî, et-Tergîbve't-Terhîb, 2/167; Hâkim, el-Müstedrek, 1/441.

[49] Kutsal Günler Ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, Sf.175.

[50] İbn Mâce, Menâsik, 5

[51] Umre Rehberi, Kemal Yıldız, Semerkand Yayınları, sf.50.

[52] Taberânî, el-Mu'cemü'l-Kebîr, 5/12; Heysemî, Mecmau'z-Zevâid, 10/152.

[53] Kutsal Günler Ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, Sf.175.

[54] Buhârî, Megâzî, 81, Cihâd, 35; Ebû Davud, Cihâd, 19; İbnMâce, Cihâd, 6.

[55] Kutsal Günler Ve Geceler, Mahmut Kaya, Semerkand Yayınları, Sf.175.

[56] Hücvîrî, Keşfû'l-Mahcûb, s. 471-473.

[57] Seyrimde Bir Şehre Vardım, Allah Dostlarından Kıssalar, Ruhan Umut, Hâcegân Yayınları,224-226.

[58] Umre Rehberi, Kemal Yıldız, Semerkand Yayınları, sf.14.

[59] Müslim, Vasıyye, 14

[60] Umre Rehberi, Kemal Yıldız, Semerkand Yayınları, sf.51.

[61] Delil Ve Örnekleriyle Temel Aile İlmihali, Dr. Dilaver Selvi, Semerkand Yayınları.



kalpehli.com

Kasrı Arifan Turizm  
 

Kasrı Arifan Turizm Nezir derneği sembilet
 
Bugün 4884 ziyaretçi (5621 klik) kişi burdaydı!
markalife
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol